Sanat, gülü incitmeden gül yaprağına şiir yazmaktır.
Ben sözümü sahnede söyledim.
Sanata gereken ilgiyi göstermemek suçtur.
Babam ilim adamı olmamı çok istiyordu ama ben film adamı oldum.
Günah işlemeden bir sanat yapacağım.
Kocakarı imanını yakalamaya çalışıyorum.
Ben sanatçıyım; yokluğu deşe deşe var'ı ararım, varlığı deşe deşe sırrı ararım.
Ben tiyatrocu olduğum için tiyatro yapıyorum, Müslüman olduğum için de tiyatronun Müslümancasını yapmak istiyorum.
Tiyatro benim için en güzel bir sanat dalıdır.
Tiyatro yapacağınız zaman karşınıza çıkan zorluklar, sizi şimdiden yıldırmamalı.
Tiyatro, konusunu insandan almalıdır. Bitmez tükenmez insan kaynağı, insanın çevresine, özüne ve gerçeğe yaptığı seferler, yaşadığı çelişkiler, Müslümanca ele alınmalıdır.
Bizim medeniyetimizde sokak kültürü yok. Sokak kültürü olmayınca da sonradan organizelerle tiyatro, panel, konferans izlemeye gitmek biraz zorlamayla oluyor.
35 yıl önce tiyatro yapacağımız zaman afişler için, kostümler için arkadaşlardan borç alırdım, bugün de değişen bir şey yok! ( 1999 yılında söylediği bir söz )
Ben tiyatronun bağımsızlığından yanayım.
Ektiğim son fidanlar çok güzel yeşerecek. ( Yetiştirdiği öğrenciler için söylediği söz )
İnşallah bir gün gelecek ki, bayrağı bizden sonra devralanlar çıkarsa, biz de ölmezsek tiyatro salonundan, salona girişinden, oturmasından, sahneden, sahne yüksekliğinden, oyun tarzından, hatta gişesinden, hepsi tamamen Müslümanlara özgü biçimler olacak.
Sahne tozu yutmadan oyun yazarı olamazsınız.
Kovan gibi uğultulu dünyada; şair arı, şiir bal, cemiyet petektir.
İdeolojik sanat, idealist sanatçının bütün zorlamaları aşarak fikrini sanatına yansıtmasıdır.
Sanat sadece Hakk için kullanılırsa makbuldür. Gerisi hikaye...
Tiyatro bir fikir ocağıdır. O ocakta mensup olduğu milletin gelenekleri, inançları pişer. Ve sanat diliyle seyirciye takdim edilir.
Tiyatro konusunda devletten yardım almak bana biraz ters geliyor.
Sanatçılara yapılan devlet desteğini, bağımsız sanatçılarla resmi ideolojiyi barıştırmak, onlara karşı düzeni sevdirmek, sanatçıyı düzenin savunucusu, reklam papağanı haline getirmek maksadı ile yapıyorlar.
Türkiye'de sanat ortamı maalesef popülerizmin içinde kaybolup gitmiştir.
Türkiye'de gerçekleşen sanatsal faaliyetlerin değerlendirme ölçüsü, Batı'daki kaynağını taklit derecesine bağlıdır.
Bu kesimde tiyatro faaliyetlerine başlamak, 'istediğim zaman yapar, istediğim zaman bırakırım' gibi demokratik safsatalarla yürümez.
Bizim camia tiyatroyu "konserve faaliyet" olarak görüyor.
Kim mahkemeye veriliyorsa, hapis yatıyorsa, bir yerde yakalanıyorsa daha çok sanatçı oluyor.
Sanatçı, çağının şahidi değildir, çağına şehadet edendir.
Sanat, kılıcın keskin yüzünde yürümektir.
Sanat, isyanın estetik boyuta taşınmasıdır.
Sanatın özünde kayıtsız şartlı özgürlük olmalıdır. Ödenekli sanatın özgürlüğüne düşen gölge, sponsorlu sanata da düşecektir.
Sinema oyunculuğunu yüzümün daha çok tanınması ve yaptığım tiyatroya daha çok seyircinin gelmesi için yaptım. Ama tiyatroya gösterdiğim inançlarımdan kaynaklanan titizliği sinemeda da gösterdim.
Özel televizyon girişimlerinde yerimizi almamız tarihi sorumluluğumuzdur. Özel televizyon kanalı konusunda geç kalmamız, yıllar sonra kurulacak televizyon kanalına seyirci bulamamamız demektir.
Televizyon, güzel sanatların çöplüğüdür.
Hayatta en çok sevdiğim şey samimi muhabbettir.
Gül bahçesinde gül olmak değil, bahçevan olmak insanda şiiri zorlar.
Özgürlük ruhu ağırlıklarından ve kirlerinden arındırmakla mümkün. Yoksa, bedenin dilediğini yapabilme saçmalığı değildir.
Riyâsız olan her şey güzeldir ve insana farklı hazlar verir.
Şimdi yeniden doğsam, tüm çektiğim sıkıntıları bilmeme rağmen davam için yine tiyatrocu olurdum.
Bizim amacımız, nefsimizi tatmin değil, kul olarak, insan olarak üzerimize düşen tebliğ görevini, karınca kaderince, dilimiz döndüğünce satır arasında da olsa bir mesaj verebilmek.
Hayatın içindeki zontaları söküp atmanın çaresi sanattır.
Müslüman hayatını emirle donatmak, yasakla çevrelemek, sınırlandırmak zorundadır.
Hayatın Müslümanca kavranması ve sahneye aktarılması eksik kalmıştır. Müslüman sanatçıya düşen de budur.
Bana sığınağını söyle, ben kimliğini doldurayım. Niye derseniz, bir insan bunalıma girdiğinde meyhaneye gidiyorsa onun sığınağı içki şişesidir. Eğer bir insan bunalıma girdiği zaman secdeye gidiyorsa o adam kurtarıcısını bulmuş demektir.
Bu milletin kültürünü rakı ve dansöz ikilisinde arayanlar; rakı ve dansöz kadar yerli olanlar, hazinelerden habersiz yaşayanlardır.
Ben Tolstoy'u okurken hiç yabancılık çekmedim. Tolstoy bize çok yakın. Türkiye'de keşke Tolstoy gibi insan olsaydı. Ama öyle düşünce çamurunun içinde yaşıyoruz ki bırakın Tolstoy'u, Yunus Emre bile çeker giderdi herhalde.
Ben insanın zaman zaman arabeskleştiğine, zaman zaman da klasikleştiğine inanıyorum.
12 Eylül sonrası uzun bir süre kendimi ve sanat geçmişimi sorgulamak zorunda kaldım. Çünkü salonlar dolusu alkış ve heyecan bir sis gibi hayatımdan çekilmiş, beni yıllar süren bir ekonomik çöküşün ve yalnızlığın içine bırakmıştı.
Kitap okuma ve anlama kabiliyetimiz çok zayıf. Bir türlü anlayamıyorum; İnsanın yazdığını insanlar neden okumaz?
Romanlarımın hikayesi ise enteresan ve komik sebeplerle başladı. Bir yapımcının ısrarla istediği ilk çocuk romanını yazarsam biriken 6 aylık ev kiramı verebilecektim. Yazdım ve bu yükten kurtuldum. İlk romanım beklemediğim ilgiyi gördü.
Sanatçı milli olmadan evrenseli aramaya başlarsa, bu uğraşın eserini ortaya koyarsa, bu bütün milleti ilgilendirir. O sanat eseri ile muhatap olan herkesin uğradığı yıkımın sorumlusudur. "Biz böyle bir sorumluluk kabul etmiyoruz" diyebilirsiniz. Zaten sorumluluk duyacak kadar sorumlu olsaydınız, ülkemizde "armut" tüketimi "şiir" tüketimini geçmezdi.
Tiyatro seyirlik bir olaydır, bir ifade tarzıdır ve edeb dahilinde yapılmalıdır. Hayatın bir yansımasıdır tiyatro. Tiyatroya ideolojik olarak da bakılabilir, hayatın bir ifadesi olarak da bakılabilir. Çünkü tiyatro çağın ifade tarzlarından biridir.
Tiyatroda kendi kimliğimizi kaybettik.
Bizimkiler asıl kaynağı bizde olan bir tiyatronun türünü gidiyor Avrupalı'dan tekrar öğrenip Türkiye'ye getiriyor. Bu büyük bir cinayettir.
Şiirde, romanda, müzikte, tiyatroda ve güzel sanatların diğer dallarında Türk sanat adamı, Batı'yı yalnız biçim olarak değil, öz olarak da taklit etmekten ileri gitmemiştir.
Milli Piyango denilen kumar mekanizması ne kadar milli ise, sahnelerimizde sergilenen oyunlar da o kadar millidir. Ramazan geceleri ibadet mi millidir, yoksa bu mübarek gecelerde kanto seyretmek mi?
Biz Milli Tiyatro meşalesinin yanmasıyla vazifeli kıvılcımlarız.
Tiyatro, inancımızla bir çatışmaya girmemelidir.
Tiyatro kendi müşterisini bulamıyorsa, tiyatro değildir.
Tiyatronun "büyük sanat" olduğunu farketmem İmam-Hatip lisesi sıralarında başladı.
İçinizde sanatçılık yoksa ne yaparsanız yapın olamazsınız.
Hayatımda ne yaptıysam sanat adına yaptım.
Tiyatro hayata doğru bakmak, doğru kavramak, doğru anlamaktır. İyi, doğru ve güzel ortadan kalktığı zaman bugünkü eğlence merkezleri ortaya çıkar.
Sanatçı insanla Allah arasında bir araçtır.
Sanatın insana verdiği bir ağırlık vardır. İnsan sanatı ya taşır ya da isyan eder.
Bugün Türk sahnelerine utanmadan bakmak mümkün değildir. Öz değerleri hassasiyetle korunarak sanatı işler hale getirmek yalnız sanatçının vazifesi değildir.
Sanatın katılmadığı her hadise çirkindir. Bıktırıcı ve uzaklaştırıcıdır. Sanatsız tertip edilen geceler hatta mitingler, dostların yüreğine sızı, düşmanın ağzına gülücüktür.
"Başkaları", tiyatroyu daha ziyade Batı kültürünün ülkemize yerleşmesi amacıyla yapmaktadır. Tiyatroyla ilgilenen herkesi aynı suça ortak etmek kuşkusuz haksızlık olur ama, en azından oynanan oyunlara seyirci olmak-kalmak da onları aklamaz.
Sanatçılara sorarsanız "Tiyatro talihsiz bir meslektir" derler de bir türlü "Biz bu millete layık olamadık" demezler.
Milletine güvenmeyen sanatçının milletiyle yapacağı manevi alışveriş çarpıktır.
Devlet yönettiği milletin kültürüne emperyalist bir yaklaşımla, başka kültürlerin sözcülüğünü yaparsa kültür ve sanat dengesi bozulur ve o ülkede devlet-millet ilişkisi sarsıntıya uğrar.
Ben tiyatroda fazla gürültü çıkarmaya, insanı tahrik edici şeyleri yapmaya taraftar değilim.
Küçümsenmeyecek başarılarımın sırrını yaptığım her işi ciddiye almama bağlarım. Gerek tiyatroda gerek sinemada olsun, kendime askeri bir disiplin uygularım.
Biz müslümana yakışır bir üslup bulabilmek için, Batı'nın bütün uygulamalarını bilmek ama hiçbirini bütün olarak taklit etmemek zorundayız.
Epik Tiyatro, komünizmin sahneye çıkmış halidir. Biçim olarak Asya gösteri sanatlarından ve orta oyunundan yararlanmıştır. Biz epik tiyatrodan değil de, doğrudan orta oyunundan yararlanıyoruz.
Ben anlatmak istediğimi en uygun biçimde anlatırım. Neticede yaptığım tiyatroda her türün rengini bulabilirsiniz. Önemli olan da bizim tiyatromuzun bizim rengimizi bulmasıdır.
Eğer bu mesleğe kendini adayıp, tiyatroyla hizmet edeceğine inanan varsa, boş zamanlarını burada geçirmek değil de, (boş zamanlarını nerede geçirse geçirsin) normal hayatını burada geçirmek isteyen varsa, biraz çileye talip olan varsa o gelsin.
Tiyatromuzun en büyük çıkmazı eleman yokluğudur. Genellikle gençlerimiz zaman zaman bu cazip işe takılırlar. Ama hiçbirinin tiyatrocu olmak gibi bir amacı yoktur. Halbuki tiyatro mutlaka aynı görüşü paylaşan sanatçılardan oluşmalı ve sürekli olmalıdır. ( 1991 yılındaki bir konuşması )
Dinimi de dilimi de çok seviyorum. İncil'i hiç merak etmedim ki, ingilizce öğreneyim.
( 'Yabancı diliniz var mı?' diye sordukları zaman )
Hayat mutlaka çok önemli ama hayatınızı kurtaracak kadar olmamalı bu önem.
Dostunu fazla kullanma ki eskimesin.
Eski dostlar bir makâma geldikleri zaman hemen yeni dostlar aramaya başlarlar. O sırada eski dostlarını kaybetmeye başlarlar.
Ne kadar delisin, o kadar oyuncusun.
Allah kuşları kanatsız, dostları Canat'sız, milleti sanatsız bırakmasın.
Cahil müslümandan Allah'a sığınırım.
Ebû Cehil'den beri kafire hasret kaldık.
Ya Rabbi, rızkını hazmı ile beraber ver.
Ya Rabbi, emaneti tam verdin, tam al. ( İlk uçağa bindiği zaman )
Beni sanatımla başbaşa bırakın. Benim görevim doğru bildiğim mesajları insanlara iletmek. Eğer insanlar o mesajları doğru alırsa elbette ki doğru insanlar doğru siyasetçileri seçecekler. Kısacası, sanatçı siyasetin ve ticaretin üstündedir. ( 'Hasan Ağabey, sizi siyasetin içinde de görmek isteriz' dedikleri zaman )
Bu ümmeti ancak iki şey kurtarır; İLİM ve İBADET.
Dünyadaki bütün sular insanı bedenen temizler, ibadet de insanın ruhunu temizler. Hem bedenen hem ruhen temiz olan insanlar cennetin kapısını tekmeyle açar.
Yahu şimdiye dek hep dram, hep gözyaşı oynadık. Bu arada geriye dönüp bir baktım da, sahneye çıkarmadığımız İslam büyüğü de kalmamış.
Allah canımı sahnede alsın.
Avrupa'nın en ünlü eleştiricileri, yazarlara; "Sokaktaki adamdan bahsedin" diyorlar. Türk tiyatrosu -her şeyde olduğu gibi- Avrupa'yı taklit etmekle görevini yaptığı zannediyor.
Biz kendi sahnemizde Batı insanının bunalımını seyrederiz. Seks ve hızlı yaşantı gençliğin ulaşılacak hedefi olarak biliniyor. Manevi değerler ve milli kıymetler sinema ve tiyatroların alay konuları oldu.
Ekmek uğrunda yapılan savaşlar, hayatın devamı için vazgeçilmez değerdir. Ama insanın biricik hedefi ve yaratılış gayesi değildir.
Yaşadığımız dönemin en büyük ve en önemli kalem erbabı olarak tanıdığım Necip Fazıl Kısakürek'in eserleriyle, tiyatroda ne yapmam gerektiğini anladım.
Hemen hemen her tiyatro temsilimizin sonunda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya Türküsü'nü okudum. O Sakarya Türküsü'nde bir mısra var ki, beni dehşete düşürür; "Siz hayat süren leşler". Ve hayatım boyunca hayat süren leş olmamak için mücadele ettim.
Sanatın gerçek tarifi, parolamız haline gelen "Sanat Allah'ı aramaktır". Bu tarifin mana duvarları arasında kaç sanatçı görürseniz mahzun ve yalnızlığa mahkum bırakılmıştır. Şuurlu Müslümanların çok değer verdiği, kozmopolitlerin kıskançlıkla diş etlerini yediği, inançsızların ateş püskürüp bir kaşık suda boğmak için fırsat kolladıkları dünyaca meşhur Necip Fazıl Kısakürek bile bu terkedilişin içinde değil midir?
Biz 6 yıldır binlerce insana ne anlattıysak hepsini Necip Fazıl'dan öğrendik. Şuur trafiğimizi ondan aldık. Ertuğrul Muhsin'in sahnede Necip Fazıl'ın temsilcisi olduğu zamana ulaşamadık. Ama ihanetle biten bu izdivacın mutluluk anılarını çok okuduk. ( 1973 yılındaki bir konuşması )
Tarihte adı geçen bir fahişenin ya da sahte bir kahramanın hayatı, zirve imkanlarla temsil edilirken, Peygamberlerden sonra Allah'ın en sevgili kulları olan o yüce insanların hayatlarını kırık dökük temsil etmeye çalışmak onları küçültmekten başka ne işe yarar? Gişe hasılatını yükseltmek için hiçbir manevi ölçü tanımayan, öz kızlarını sahneleyerek geçinen kimseler bu işin para kazandığını farkederler de, bir Tophane ekibi kurup "Hazreti Peygamberin Hayatı" adıyla turneye çıkarlarsa; bunları nasıl durdurabiliriz ve bunun mesulü kim olur? ( 1973 yılındaki bir konuşması )