|
Şiirleri 'Erik Ağacı Destanı' |
Erik Ağacı Destanı Bu destanı ne ilham perileri getirdi şairlere, ne de gece sancıları... Bosna-Hersek'li çocuklara yazıldı bu destan Dev gibi devletlere, Birleşmiş milletlere rağmen Sana rağmen, bana rağmen bir milyar kardeşe rağmen Pınar bakışlı çocuklara sıkılan kurşunlarla yazıldı bu destan... Çare değil korkak dualarımız, Kulaklarına ezan okunmuş çocukların, Gözbebeklerine saklanmış korkulara, Ve yangın yerine dönmüş ana yüreklerine Çare değil konforlu gözyaşlarınız. Yıkılmış şehir duvarlarının emdiği acılara... Bosna-Hersek'te, Işığın ve derenin süslediği bir erik bahçesinde, Gün yüzlü çocuklar yarışıyordu kuş gölgeleriyle... Çocuklar, çocuklarımız... Oyun yorgunu, okul yorgunu çocuklarımız. En güzel akşamları getirir annelerine, Yazılmamış insan sayfaları yavrularımız. Ah görmeliydiniz erik bahçelerini, Ve çocuk yüklü dalların sevincini, Kurulmuş pusulardan, soğuk namlulardan habersiz Mor eriklere yetişmek için küçük ellerin, Yeşille savaşı görmeliydiniz. İnci dişler, can eriklerin can damarlarına Isırılmış baharlar çiziyordu. Dere boylarına yatmış gölgeler, Yorgun ikindiler getiriyordu. Bir canavar sürüsü yaklaştı erik bahçelerine Kara çizmelerinde karanlığı taşıyarak Tekmeleyerek utanan yeryüzünü Kalpleri mühürlü sevgiye ve gökyüzüne... Bunlar Sırp askerleriydi, Tükürülmüş yüzleri kirli ve utanmasız. Kurşun yağmuruna tuttular çocuk yüklü dalları. Soğuk namlular, ölüm çığlıklarıyla ısındı... Gözbebekleri korkudan düşecek gibi çocukların Endişe; baykuş gölgeleri gibi gezindi temiz yüzlerinde... Gökler ve melekler şaşırdı, tarih kalemini kırdı... Gözleri çakmak çakmak Sırp haydutlarının, Yürekleri köpek leşi gibi kokmuş, Şeytan salıncak kurmuş beyinlerine, Zaferin en kirlisi ile sırıtıyorlar Gökyüzü utanıyor gördüklerinden, Ve yeryüzü utanıyor. Ağaçlar saklayamıyor konuklarını. Kuşlar uçup kurtuluyor, Ama çocuklar uçamıyor... Kırılan dallar gibi düşüyor çocuk ölüleri... İnsan insanlığından üşüyor, Şehir ayaklanıyor silah seslerine, Korku ve endişe çırpınıyor sokaklarda. Anneler, yağmur yüklü bulutlar gibi abanıyor çocuk ölülerine, Gözyaşları kırılmış çiçeklere can veremiyor. Gökler dolusu çığlık, yürekler dolusu merhamet, Ölümü yenemiyor. Ve can çiçeği çocuklar, Artık şarkı söylemiyor. Vahşet devam ediyor, analar direniyor. Mermiler ana yüreklerine vız geliyor, Onlar ölü çocuklarından bir tebessüm dileniyor. "N'olur aç gözünü, gülümse... Konuş benimle, konuş da canımı iste..." Ant olsun gölgeleri yere seren ikindilere Duyduğum acılara, bildiğim kelimeler yetmedi Vahşet yetmedi, zulüm yetmedi, Mum söndüren üflemeler yetmedi Şehirleri alt-üst eden fırtınalara... Boyunlarına kadın tırnaklarından kolyeler takan, Kolları bağlı yiğitlerin öfkeden çıldırmış gözleri önünde Namusları kirleten, Sırp canilerini anlatmaya gücüm yetmedi. Bu destan, şehit çocuklara yazıldı. Ana çığlıklarına sıkılmış kurşunlarla, Kulaklarına ezan okunmuş çocukların kanlarıyla yazıldı Dev gibi devletlere, Birleşmiş milletlere rağmen, Sana rağmen, bana rağmen, bir milyar kardeşe rağmen, Dünyanın neresinde olursa olsun "Yaralı bir müslümanın acısını yüreğinde duymayan, Kamil mü'min olamaz" ölçüsüne rağmen. Bu destan bu çağda yazıldı. Hasan Nail CANAT |