DUYURULAR
HASAN NAİL CANAT
KÜLTÜR MERKEZİ
ANKET
ARAMA

E-BÜLTEN

   
İTHAF KÖŞESİ
BİZE ULAŞIN

Hasan Nail Canat ile ilgili elinizde bulunan bilgi, belge, resim veya videoları bizimle paylaşabilirsiniz. Bizimle aşağıdaki iletişim formu aracılığı ile irtibata geçebilirsiniz.



Tel: 0212 321 82 52
Fax: 0212 321 82 49
info@hasannailcanat.com
Hayatı
Hasan Nail Canat

25 Ekim 1943 yılında Kayseri'de doğan Hasan Nail Canat, Kayseri İmam Hatip Lisesi öğrencisi iken okul müsamerelerinde arkadaşları ile küçük çaplı oyunlar sahneye koyarak sanat hayatına ilk adımını attı. Mezun olduktan sonra Kayseri Hava İkmal ana tamir fabrikasında çalışırken sanatla ilgisini devam ettirmek istediği zaman her seferinde babası karşı çıkıyor; 'Tiyatrocu mu olacaksın, soytarı mı olacaksın' diyerek Hasan Nail Canat'ı engellemeye çalışıyordu. 1967 yılında 'Yalnızlar Rıhtımı' isimli şiir kitabı yayınlandı. Şiir kitabı Hasan Nail Canat'ın tiyatroya olan aşkını daha çok pekiştirdi. 1968 yılında Rusya'nın Bolşevik ihtilalinde Türk kökenli insanlara yapmış olduğu zulümden etkilenerek 'Moskof Sehpası' isimli ilk eserini yazan Hasan Nail Canat, büyük bir heyecanla profesyonel tiyatro hayatına başlamış oldu. 7-8 inançlı, şuurlu, fedakar genç ile birlikte Anadolu turnesine çıktı. 'Moskof Sehpası' o yıllarda çok büyük ilgi gördü ve 1200 kez sahnelendi. Hasan Nail Canat bu başarısı sayesinde muhafazakar kesimin büyük ilgi ve alakasına mazhar oldu. 'Soytarı mı olacaksın' diyen babası, Kayseri Müftüsü'nün daveti üzerine Kayseri Din Görevlileri Derneği'nin organize ettiği 'Moskof Sehpası' isimli oyunu izlemeye geldi. Oyun sona erdikten sonra 'Oğlum, oyununu heyecanla seyrettim. Yanılmışım. Artık seni özgür bırakıyorum. Sanatını Allah yolunda kullandığın müddetçe yolun açık olsun' diyerek Hasan Nail Canat'a dua etti. Bu duanın bereketi ile Hasan Nail Canat, artık sanata kendisini tamamen adadı. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in sohbetlerine katılarak Allah yolunda sanatını kullanmanın püf noktalarını, mesaj kaygılarını, yol haritasını en ince ayrıntılarına kadar öğrenip sırası ile; 'Günahkar Baba', 'Dilsiz Şeytan', 'Bir Avuç Ateş', 'Afganistan Dramı', 'Bir Demet Gençlik', 'Ebabil Kuşları', 'Bana Mahşeri Anlat', 'Sokak Kızı Elif', 'Süper Bekçi', 'Mindrella', 'Cimcime Tavşan', 'Aynalar Yolumu Kesti' isimli eserleri hem yazarak hem yöneterek hem de oynayarak sanatını icra etti. Ayrıca Salih Tuna'nın yazdığı 'Şeytan Üssü Haber Merkezi' ve 'Kara Geceler Efendim', İbrahim Sadri'nin yazdığı 'Efendi Hayrettin Süperstar' ve 'İnsanlar ve Soytarılar', İranlı yönetmen Muhsin Mahmelbaf'ın yazdığı 'Başkasının Ölümü' ve Erkay Yavuz'un yazdığı 'Demedim mi?' ve 'Metropol ve Kadın' isimli tiyatro eserlerinde de başrolde oynadı.

ÜRETKEN BİR SANATÇIYDI

12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra mecburi olarak tiyatro hayatına ara veren Hasan Nail Canat, maddi açıdan çok büyük sıkıntılar çekmesine rağmen üretken bir sanatçı olduğunu 'Bir Küçük Osmancık Vardı', 'Nur Dağındaki Çocuk', 'Yaralı Serçe', 'Günahkar Baba', 'Yasemen', 'Kırımlı Murat Destanı', 'Bir Avuç Ateş', 'Gül Yarası' ve 'Kiralık Zindan' isimli romanları yazarak kanıtladı. İlk romanı Milli Gazete'de tefrika halinde günlük yayınlandıkça sevincine diyecek yoktu. 'Olacak, beni göremeyenler beni okuyacak ve ne olursa olsun bu insanlara mesajımı vereceğim' diyerek 9 esere imza attı. 'Moskof Sehpası' isimli ilk eserini 'Kırımlı Murat Destanı' adında kitap haline getirdi. 'Bir Avuç Ateş' isimli romanı 'Çöküş' ismi ile yönetmen Mesut Uçakan tarafından beyaz perdeye aktarıldı. 'Bir Küçük Osmancık Vardı' isimli kitabı da Milli Eğitim Bakanlığı'nın '100 Temel Eser'i arasında yer almaktadır. Ayrıca Hasan Nail Canat'ın 'Kiralık Zindan' adlı eseri kayıptır ve bulunamamıştır. Hasan Nail Canat, rahmetli olmadan evvel yeni yayıncılığa başladığını belirttiği genç bir yayınevine 'Kiralık Zindan' isimli eserini orijinal dosya halinde sözleşme yaparak teslim etmiştir. Aradan 13 yıl geçmesine rağmen ne yayıncıdan ne yayınevinden yazılı veya sözlü olarak Hasan Nail Canat'ın ailesine ulaşılmamıştır.

İNANÇ VE AHLAK ÜZERİNE ESERLER YAZARDI

Şiir, roman ve tiyatro eserleri incelendiği zaman eserlerinin sadece ve sadece inanç ve ahlak üzerine olduğu açıkça belli olan Hasan Nail Canat, insanlara hayvan sevgisi ile insan sevgisi arasındaki tezatı yani kaniş köpeğini evine alıp babasını huzur evine yatıran insanın hayvan sevgisine karşı, Allah'a borcunu ödemek isteyenlerin kul hakkına riayet etmemelerine karşı ve ilahlaştırılan tabulara karşı uyguluyordu.

ÇOK SAYIDA FİLM VE DİZİDE OYNADI

Hasan Nail Canat, yaklaşık 10 yıldır Altunizade Kültür Merkezi'nde Üsküdar Belediyesi Tiyatrosu'nda oyunlarını sahneliyordu. Geleneksel tiyatronun örneklerini sunan Hasan Nail Canat, 'Keloğlan', 'Sokak Kızı Elif', 'Mindrella', 'Süper Bekçi', 'Cimcime Tavşan' gibi çocuk oyunları ile 'Bir Avuç Ateş', 'Demedim mi?', 'Metropol ve Kadın' adlı oyunlarını da yetişkinler için sahnelemişti. Altunizade Kültür Merkezi'nde çocuk ve yetişkinlere tiyatro eğitimi de veren Canat; 'Reis Bey', 'Minyeli Abdullah', 'Sahibini Arayan Madalya', 'Çizme', 'Sürgün', 'Beşinci Boyut', 'Bize Nasıl Kıydınız?' ve 'Gülün Bittiği Yer' adlı sinema filmleri ile 'Kara Bir Gün - Süleyman Nazif', 'Su Perisi Kayıklar', 'İnsanlar Yaşadıkça', 'Kaşağı', 'Müslüman'ın 24 Saati', 'Müslüman'ın 365 Günü', 'Siyah Pelerinli Adam', 'Hasret', 'Köstekli Saat', 'Camgöz', 'Deli Balta-Uçurum Adası', 'Evlere Şenlik', 'Bizim Ev', 'Ortaklar', 'Şark Kahvesi', 'Beyaz Savaş', 'Sır Kapısı', 'Deli Yürek', 'Ekmek Teknesi', 'Çobanın İbadeti', 'Kenan'da Bir Kuyu' ve 'Kalp Gözü' adlı TV dizilerinde rol almıştı.

'HASAN NAİL CANAT'LAR UNUTULMAMALI

Hasan Nail Canat, 1994-2004 yılları arasında Üstad Necip Fazıl Kısakürek'ten almış olduğu 'Sanat, Allah yolunda nasıl kullanılır?' düsturunu tiyaro öğrencisi yetiştirerek inançlı, şuurlu oyuncuları ülkemize kazandırmayı, belden aşağı olmadan komedi yapmayı, salya-sümük demogoji yapmadan dram oynamayı, adaba ve edebe uygun ortaoyunu ve müzikal sergilemeyi yüzlerce çocuğa öğretti. O gençler şimdi 'Hasan Nail Canat'lar unutulmamalı diyor ve birçok tiyatro eserlerinde, dizilerde inançlı oyuncu, sınırları olan oyuncu olarak rol alıyorlar.

'SANAT HAKK İÇİNDİR' FELSEFESİNİ BENİMSEDİ

Hasan Nail Canat, 'Sanat sanat içindir' ve 'Sanat halk içindir' düşüncelerini hiçbir zaman dikkate almayıp 'Sanat Hakk içindir' felsefesinden hareket ederek ülkemizdeki dini, ahlaki, sosyal eksiklikleri hem yazarak hem yöneterek hem de oyunculuğu ile sahne hayatına taşımıştır. 41 yıllık sanat yaşamında inançlı ve muhafazakar kesimin kalplerinde haklı yerini alarak 21 Ekim 2004 tarihinde Ramazan ayının ilk haftasında son oyunu olan 'Aynalar Yolumu Kesti' isimli oyununu Üsküdar Belediyesi İftar Vapuru'nda son kez sahneledikten sonra Sayın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Bey'den de son ödülünü aldı. Evine geldikten sonra aniden fenalaşarak kalp krizi sonucu sanatını Hakk için yapan Hasan Nail Canat ruhunu Hakk'a teslim etti.

HASAN NAİL CANAT ÖLÜMSÜZLEŞİYOR

Hasan Nail Canat, 61 yıllık hayatının 41 yılını sanata adayan bir dava adamı, bir gönül insanı, üretken bir sanatçı ve cefakâr bir tiyatrocu olarak Türk halkının hafızasında yer etti ve her zaman gönüllerde yaşadı. İstanbul Bağcılar'da ismi bir kültür merkezine verildi; Hasan Nail Canat Kültür Merkezi. Üsküdar Altunizade Kültür Merkezi'nin sahnesine Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Sahnesi. Kahramanmaraş Elbistan'da anfi tiyatroya Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Anfi Tiyatrosu. Eyüp'te sanat akademisine Hasan Nail Canat'ın ismi verildi; Hasan Nail Canat Sanat Akademisi
Şiirleri
Özdeyişleri
 Sanat, gülü incitmeden gül yaprağına şiir yazmaktır.
 Ben sözümü sahnede söyledim.
 Sanata gereken ilgiyi göstermemek suçtur.
 Babam ilim adamı olmamı çok istiyordu ama ben film adamı oldum.
 Günah işlemeden bir sanat yapacağım.
 Kocakarı imanını yakalamaya çalışıyorum.
 Ben sanatçıyım; yokluğu deşe deşe var'ı ararım, varlığı deşe deşe sırrı ararım.
 Ben tiyatrocu olduğum için tiyatro yapıyorum, Müslüman olduğum için de tiyatronun Müslümancasını yapmak istiyorum.
 Tiyatro benim için en güzel bir sanat dalıdır.
 Tiyatro yapacağınız zaman karşınıza çıkan zorluklar, sizi şimdiden yıldırmamalı.
 Tiyatro, konusunu insandan almalıdır. Bitmez tükenmez insan kaynağı, insanın çevresine, özüne ve gerçeğe yaptığı seferler, yaşadığı çelişkiler, Müslümanca ele alınmalıdır.
 Bizim medeniyetimizde sokak kültürü yok. Sokak kültürü olmayınca da sonradan organizelerle tiyatro, panel, konferans izlemeye gitmek biraz zorlamayla oluyor.
 35 yıl önce tiyatro yapacağımız zaman afişler için, kostümler için arkadaşlardan borç alırdım, bugün de değişen bir şey yok! ( 1999 yılında söylediği bir söz )
 Ben tiyatronun bağımsızlığından yanayım.
 Ektiğim son fidanlar çok güzel yeşerecek. ( Yetiştirdiği öğrenciler için söylediği söz )
 İnşallah bir gün gelecek ki, bayrağı bizden sonra devralanlar çıkarsa, biz de ölmezsek tiyatro salonundan, salona girişinden, oturmasından, sahneden, sahne yüksekliğinden, oyun tarzından, hatta gişesinden, hepsi tamamen Müslümanlara özgü biçimler olacak.
 Sahne tozu yutmadan oyun yazarı olamazsınız.
 Kovan gibi uğultulu dünyada; şair arı, şiir bal, cemiyet petektir.
 İdeolojik sanat, idealist sanatçının bütün zorlamaları aşarak fikrini sanatına yansıtmasıdır.
 Sanat sadece Hakk için kullanılırsa makbuldür. Gerisi hikaye...
 Tiyatro bir fikir ocağıdır. O ocakta mensup olduğu milletin gelenekleri, inançları pişer. Ve sanat diliyle seyirciye takdim edilir.
 Tiyatro konusunda devletten yardım almak bana biraz ters geliyor.
 Sanatçılara yapılan devlet desteğini, bağımsız sanatçılarla resmi ideolojiyi barıştırmak, onlara karşı düzeni sevdirmek, sanatçıyı düzenin savunucusu, reklam papağanı haline getirmek maksadı ile yapıyorlar.
 Türkiye'de sanat ortamı maalesef popülerizmin içinde kaybolup gitmiştir.
 Türkiye'de gerçekleşen sanatsal faaliyetlerin değerlendirme ölçüsü, Batı'daki kaynağını taklit derecesine bağlıdır.
 Bu kesimde tiyatro faaliyetlerine başlamak, 'istediğim zaman yapar, istediğim zaman bırakırım' gibi demokratik safsatalarla yürümez.
 Bizim camia tiyatroyu "konserve faaliyet" olarak görüyor.
 Kim mahkemeye veriliyorsa, hapis yatıyorsa, bir yerde yakalanıyorsa daha çok sanatçı oluyor.
 Sanatçı, çağının şahidi değildir, çağına şehadet edendir.
 Sanat, kılıcın keskin yüzünde yürümektir.
 Sanat, isyanın estetik boyuta taşınmasıdır.
 Sanatın özünde kayıtsız şartlı özgürlük olmalıdır. Ödenekli sanatın özgürlüğüne düşen gölge, sponsorlu sanata da düşecektir.
 Sinema oyunculuğunu yüzümün daha çok tanınması ve yaptığım tiyatroya daha çok seyircinin gelmesi için yaptım. Ama tiyatroya gösterdiğim inançlarımdan kaynaklanan titizliği sinemeda da gösterdim.
 Özel televizyon girişimlerinde yerimizi almamız tarihi sorumluluğumuzdur. Özel televizyon kanalı konusunda geç kalmamız, yıllar sonra kurulacak televizyon kanalına seyirci bulamamamız demektir.
 Televizyon, güzel sanatların çöplüğüdür.
 Hayatta en çok sevdiğim şey samimi muhabbettir.
 Gül bahçesinde gül olmak değil, bahçevan olmak insanda şiiri zorlar.
 Özgürlük ruhu ağırlıklarından ve kirlerinden arındırmakla mümkün. Yoksa, bedenin dilediğini yapabilme saçmalığı değildir.
 Riyâsız olan her şey güzeldir ve insana farklı hazlar verir.
 Şimdi yeniden doğsam, tüm çektiğim sıkıntıları bilmeme rağmen davam için yine tiyatrocu olurdum.
 Bizim amacımız, nefsimizi tatmin değil, kul olarak, insan olarak üzerimize düşen tebliğ görevini, karınca kaderince, dilimiz döndüğünce satır arasında da olsa bir mesaj verebilmek.
 Hayatın içindeki zontaları söküp atmanın çaresi sanattır.
 Müslüman hayatını emirle donatmak, yasakla çevrelemek, sınırlandırmak zorundadır.
 Hayatın Müslümanca kavranması ve sahneye aktarılması eksik kalmıştır. Müslüman sanatçıya düşen de budur.
 Bana sığınağını söyle, ben kimliğini doldurayım. Niye derseniz, bir insan bunalıma girdiğinde meyhaneye gidiyorsa onun sığınağı içki şişesidir. Eğer bir insan bunalıma girdiği zaman secdeye gidiyorsa o adam kurtarıcısını bulmuş demektir.
 Bu milletin kültürünü rakı ve dansöz ikilisinde arayanlar; rakı ve dansöz kadar yerli olanlar, hazinelerden habersiz yaşayanlardır.
 Ben Tolstoy'u okurken hiç yabancılık çekmedim. Tolstoy bize çok yakın. Türkiye'de keşke Tolstoy gibi insan olsaydı. Ama öyle düşünce çamurunun içinde yaşıyoruz ki bırakın Tolstoy'u, Yunus Emre bile çeker giderdi herhalde.
 Ben insanın zaman zaman arabeskleştiğine, zaman zaman da klasikleştiğine inanıyorum.
 12 Eylül sonrası uzun bir süre kendimi ve sanat geçmişimi sorgulamak zorunda kaldım. Çünkü salonlar dolusu alkış ve heyecan bir sis gibi hayatımdan çekilmiş, beni yıllar süren bir ekonomik çöküşün ve yalnızlığın içine bırakmıştı.
 Kitap okuma ve anlama kabiliyetimiz çok zayıf. Bir türlü anlayamıyorum; İnsanın yazdığını insanlar neden okumaz?
 Romanlarımın hikayesi ise enteresan ve komik sebeplerle başladı. Bir yapımcının ısrarla istediği ilk çocuk romanını yazarsam biriken 6 aylık ev kiramı verebilecektim. Yazdım ve bu yükten kurtuldum. İlk romanım beklemediğim ilgiyi gördü.
 Sanatçı milli olmadan evrenseli aramaya başlarsa, bu uğraşın eserini ortaya koyarsa, bu bütün milleti ilgilendirir. O sanat eseri ile muhatap olan herkesin uğradığı yıkımın sorumlusudur. "Biz böyle bir sorumluluk kabul etmiyoruz" diyebilirsiniz. Zaten sorumluluk duyacak kadar sorumlu olsaydınız, ülkemizde "armut" tüketimi "şiir" tüketimini geçmezdi.
 Tiyatro seyirlik bir olaydır, bir ifade tarzıdır ve edeb dahilinde yapılmalıdır. Hayatın bir yansımasıdır tiyatro. Tiyatroya ideolojik olarak da bakılabilir, hayatın bir ifadesi olarak da bakılabilir. Çünkü tiyatro çağın ifade tarzlarından biridir.
 Tiyatroda kendi kimliğimizi kaybettik.
 Bizimkiler asıl kaynağı bizde olan bir tiyatronun türünü gidiyor Avrupalı'dan tekrar öğrenip Türkiye'ye getiriyor. Bu büyük bir cinayettir.
 Şiirde, romanda, müzikte, tiyatroda ve güzel sanatların diğer dallarında Türk sanat adamı, Batı'yı yalnız biçim olarak değil, öz olarak da taklit etmekten ileri gitmemiştir.
 Milli Piyango denilen kumar mekanizması ne kadar milli ise, sahnelerimizde sergilenen oyunlar da o kadar millidir. Ramazan geceleri ibadet mi millidir, yoksa bu mübarek gecelerde kanto seyretmek mi?
 Biz Milli Tiyatro meşalesinin yanmasıyla vazifeli kıvılcımlarız.
 Tiyatro, inancımızla bir çatışmaya girmemelidir.
 Tiyatro kendi müşterisini bulamıyorsa, tiyatro değildir.
 Tiyatronun "büyük sanat" olduğunu farketmem İmam-Hatip lisesi sıralarında başladı.
 İçinizde sanatçılık yoksa ne yaparsanız yapın olamazsınız.
 Hayatımda ne yaptıysam sanat adına yaptım.
 Tiyatro hayata doğru bakmak, doğru kavramak, doğru anlamaktır. İyi, doğru ve güzel ortadan kalktığı zaman bugünkü eğlence merkezleri ortaya çıkar.
 Sanatçı insanla Allah arasında bir araçtır.
 Sanatın insana verdiği bir ağırlık vardır. İnsan sanatı ya taşır ya da isyan eder.
 Bugün Türk sahnelerine utanmadan bakmak mümkün değildir. Öz değerleri hassasiyetle korunarak sanatı işler hale getirmek yalnız sanatçının vazifesi değildir.
 Sanatın katılmadığı her hadise çirkindir. Bıktırıcı ve uzaklaştırıcıdır. Sanatsız tertip edilen geceler hatta mitingler, dostların yüreğine sızı, düşmanın ağzına gülücüktür.
 "Başkaları", tiyatroyu daha ziyade Batı kültürünün ülkemize yerleşmesi amacıyla yapmaktadır. Tiyatroyla ilgilenen herkesi aynı suça ortak etmek kuşkusuz haksızlık olur ama, en azından oynanan oyunlara seyirci olmak-kalmak da onları aklamaz.
 Sanatçılara sorarsanız "Tiyatro talihsiz bir meslektir" derler de bir türlü "Biz bu millete layık olamadık" demezler.
 Milletine güvenmeyen sanatçının milletiyle yapacağı manevi alışveriş çarpıktır.
 Devlet yönettiği milletin kültürüne emperyalist bir yaklaşımla, başka kültürlerin sözcülüğünü yaparsa kültür ve sanat dengesi bozulur ve o ülkede devlet-millet ilişkisi sarsıntıya uğrar.
 Ben tiyatroda fazla gürültü çıkarmaya, insanı tahrik edici şeyleri yapmaya taraftar değilim.
 Küçümsenmeyecek başarılarımın sırrını yaptığım her işi ciddiye almama bağlarım. Gerek tiyatroda gerek sinemada olsun, kendime askeri bir disiplin uygularım.
 Biz müslümana yakışır bir üslup bulabilmek için, Batı'nın bütün uygulamalarını bilmek ama hiçbirini bütün olarak taklit etmemek zorundayız.
 Epik Tiyatro, komünizmin sahneye çıkmış halidir. Biçim olarak Asya gösteri sanatlarından ve orta oyunundan yararlanmıştır. Biz epik tiyatrodan değil de, doğrudan orta oyunundan yararlanıyoruz.
 Ben anlatmak istediğimi en uygun biçimde anlatırım. Neticede yaptığım tiyatroda her türün rengini bulabilirsiniz. Önemli olan da bizim tiyatromuzun bizim rengimizi bulmasıdır.
 Eğer bu mesleğe kendini adayıp, tiyatroyla hizmet edeceğine inanan varsa, boş zamanlarını burada geçirmek değil de, (boş zamanlarını nerede geçirse geçirsin) normal hayatını burada geçirmek isteyen varsa, biraz çileye talip olan varsa o gelsin.
 Tiyatromuzun en büyük çıkmazı eleman yokluğudur. Genellikle gençlerimiz zaman zaman bu cazip işe takılırlar. Ama hiçbirinin tiyatrocu olmak gibi bir amacı yoktur. Halbuki tiyatro mutlaka aynı görüşü paylaşan sanatçılardan oluşmalı ve sürekli olmalıdır. ( 1991 yılındaki bir konuşması )
 Dinimi de dilimi de çok seviyorum. İncil'i hiç merak etmedim ki, ingilizce öğreneyim.
  ( 'Yabancı diliniz var mı?' diye sordukları zaman )
 Hayat mutlaka çok önemli ama hayatınızı kurtaracak kadar olmamalı bu önem.
 Dostunu fazla kullanma ki eskimesin.
 Eski dostlar bir makâma geldikleri zaman hemen yeni dostlar aramaya başlarlar. O sırada eski dostlarını kaybetmeye başlarlar.
 Ne kadar delisin, o kadar oyuncusun.
 Allah kuşları kanatsız, dostları Canat'sız, milleti sanatsız bırakmasın.
 Cahil müslümandan Allah'a sığınırım.
 Ebû Cehil'den beri kafire hasret kaldık.
 Ya Rabbi, rızkını hazmı ile beraber ver.
 Ya Rabbi, emaneti tam verdin, tam al. ( İlk uçağa bindiği zaman )
 Beni sanatımla başbaşa bırakın. Benim görevim doğru bildiğim mesajları insanlara iletmek. Eğer insanlar o mesajları doğru alırsa elbette ki doğru insanlar doğru siyasetçileri seçecekler. Kısacası, sanatçı siyasetin ve ticaretin üstündedir. ( 'Hasan Ağabey, sizi siyasetin içinde de görmek isteriz' dedikleri zaman )
 Bu ümmeti ancak iki şey kurtarır; İLİM ve İBADET.
 Dünyadaki bütün sular insanı bedenen temizler, ibadet de insanın ruhunu temizler. Hem bedenen hem ruhen temiz olan insanlar cennetin kapısını tekmeyle açar.
 Yahu şimdiye dek hep dram, hep gözyaşı oynadık. Bu arada geriye dönüp bir baktım da, sahneye çıkarmadığımız İslam büyüğü de kalmamış.
 Allah canımı sahnede alsın.
 Avrupa'nın en ünlü eleştiricileri, yazarlara; "Sokaktaki adamdan bahsedin" diyorlar. Türk tiyatrosu -her şeyde olduğu gibi- Avrupa'yı taklit etmekle görevini yaptığı zannediyor.
 Biz kendi sahnemizde Batı insanının bunalımını seyrederiz. Seks ve hızlı yaşantı gençliğin ulaşılacak hedefi olarak biliniyor. Manevi değerler ve milli kıymetler sinema ve tiyatroların alay konuları oldu.
 Ekmek uğrunda yapılan savaşlar, hayatın devamı için vazgeçilmez değerdir. Ama insanın biricik hedefi ve yaratılış gayesi değildir.
 Yaşadığımız dönemin en büyük ve en önemli kalem erbabı olarak tanıdığım Necip Fazıl Kısakürek'in eserleriyle, tiyatroda ne yapmam gerektiğini anladım.
 Hemen hemen her tiyatro temsilimizin sonunda Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Sakarya Türküsü'nü okudum. O Sakarya Türküsü'nde bir mısra var ki, beni dehşete düşürür; "Siz hayat süren leşler". Ve hayatım boyunca hayat süren leş olmamak için mücadele ettim.
 Sanatın gerçek tarifi, parolamız haline gelen "Sanat Allah'ı aramaktır". Bu tarifin mana duvarları arasında kaç sanatçı görürseniz mahzun ve yalnızlığa mahkum bırakılmıştır. Şuurlu Müslümanların çok değer verdiği, kozmopolitlerin kıskançlıkla diş etlerini yediği, inançsızların ateş püskürüp bir kaşık suda boğmak için fırsat kolladıkları dünyaca meşhur Necip Fazıl Kısakürek bile bu terkedilişin içinde değil midir?
 Biz 6 yıldır binlerce insana ne anlattıysak hepsini Necip Fazıl'dan öğrendik. Şuur trafiğimizi ondan aldık. Ertuğrul Muhsin'in sahnede Necip Fazıl'ın temsilcisi olduğu zamana ulaşamadık. Ama ihanetle biten bu izdivacın mutluluk anılarını çok okuduk. ( 1973 yılındaki bir konuşması )
 Tarihte adı geçen bir fahişenin ya da sahte bir kahramanın hayatı, zirve imkanlarla temsil edilirken, Peygamberlerden sonra Allah'ın en sevgili kulları olan o yüce insanların hayatlarını kırık dökük temsil etmeye çalışmak onları küçültmekten başka ne işe yarar? Gişe hasılatını yükseltmek için hiçbir manevi ölçü tanımayan, öz kızlarını sahneleyerek geçinen kimseler bu işin para kazandığını farkederler de, bir Tophane ekibi kurup "Hazreti Peygamberin Hayatı" adıyla turneye çıkarlarsa; bunları nasıl durdurabiliriz ve bunun mesulü kim olur? ( 1973 yılındaki bir konuşması )
  Tüm Hakları Saklıdır © Erciyes Grup Toplam Ziyaretçi: www.hasannailcanat.com