Şeref Defteri
'Namık Açıkgöz'

Sahnede kimse yokken Hasan Nail Canat vardı


Namık Açıkgöz
1970'lerin başı idi... Şehrimizdeki (Manisa Turgutlu) sivil toplum kuruluşlarından biri bir tiyatro getirmişti. Milliyetçiler Derneği mi, Genç Ülkücüler Teşkilatı mıydı, tam hatırlamıyorum. Tiyatro oyununun adı Moskof Sehpası idi. Hasan Nail Canat'ın adını ilk defa orada duydum ve galiba ilk seyrettiğim tiyatro oyunu o idi. Oyunda Komünist Rusya'nın Türklere yaptığı zulüm çok etkileyici bir şekilde anlatılıyordu. Tabii o yaşlarda (14-15) henüz tiyatro kritiği yapabilecek yaşta değilim; sadece metinden ve oyuncunun kabiliyetinden etkilenilen yaşlardayım. Daha sonraları Devlet Tiyatroları'nın oyunlarını da seyrettim ve şunu fark ettim ki; sahne kullanımı, hareketlilik, dekor gibi unsurların temeli Hasan Nail Canat'ın sahnelediği oyunda atılmış. Bir süre o oyunla yeni seyrettiklerimi mukayese eder oldum.

Birkaç yıl sonra İzmir veya Manisa Ülkü Ocakları aynı oyunu sergileyerek Ege Bölgesi'nde turneye çıkmışlar ve bir oyunu da Turgutlu'da sahnelemişlerdi. Ne yalan söyleyeyim, birkaç yıl içinde tiyatro kültürüm biraz daha geliştiği için, gençlerin sergilemelerinin çok amatör kaldığını gördüm ve Hasan Nail Canat'ın sergilemesi kadar etkilemedi beni.

1970'lerin sonuna doğru biz de bir eser sahnelemek istedik ve aklımıza gene Moskof Sehpası geldi. Biraz uğraştık ama beceremedik. O yıllarda tiyatroların çoğu ideolojik eserler sahneliyorlardı. "Hep Böyle mi Kalalım?", "Kırım Kurbanları" gibi oyunlar da seyrettik ama maalesef ideolojinin öne çıktığı metinlerde sanat pek yoktu; sahnelemeler de çok amatördü.

İşte o yıllarda...

Milliyetçi-muhafazakâr muhitte "Tiyatro" dendiği zaman akla sadece Hasan Nail Canat gelirdi... Tek kişilik ordu gibiydi...

Yıllar sonra adını televizyonda, bir Ömer Seyfeddin hikâyesi uyarlaması olan "Kaşağı" filminde gördüm... Gözlerim daldı gitti!...

O, 1960'larda bir tiyatro ateşi yakmak için yola çıkmıştı ama tiyatroya çok uzak bir muhitte tiyatro yapmaya çalışıyordu. Yani çorak bir tarlaya en kaliteli tohumu atmaya çalışmıştı.

Hasan Nail Canat adı, sessiz bir çığlıktır benim için... Yankı arayan ama bir türlü sesine yankı verecek yükseklikte dağ bulamayan ses!... Yankısızlığa rağmen umudun da adıdır onun adı... Son yıllarda değişik belediye okullarında tiyatro eğitimi verdiğini okuyordum... Ne yalan söyleyeyim, onun bitmek tükenmek bilmeyen azmi ve gayretini buruk bir tebessümle karşılıyordum...

Ankara'da 1976-77'de Çağlar Sanat Tiyatrosu serüvenini ve bitiş hüznünü beraber yaşadım arkadaşlarımla... Tiyatro meşalesini bu defa İsmet Hürmüzlü taşıyordu. "Kürşad İhtilali" ve "Bir Yabancı" oyunlarından sonra perde ebediyen kapandı.

Olmuyordu...

Bu toprak tiyatro tohumuna uygun değildi...

Olmadı da...

Hasan Nail Canat, bütün ömrünü tiyatroya verdi neredeyse. Milliyetçi-muhafazakâr muhitin tiyatro sanatı için yakılan ateşlerin ilklerindendi...

Yeni ateşler tutuşturamadan söndü.

Ümitlerine, heyecanlarına ve hayallerine yazık oldu!...

6 Ocak 2021

Bu yazı defa okunmuştur.