Basından
'Özgün İrade Dergisi'

Ahmet Mercan / Hasan Nail Canat'ın Son "Oyunu"
KALANLARA SELAM OLSUN!

Özgün İrade Dergisi / 01.11.2004

Adam yazısını okumadan gitti. Sabır yok. Hâlbuki sabrıyla sükûnetiyle tebarüz etmişti. Sulu Boya Tablolarda, kadru kıymeti bilinmeyen çeşitli vasıfta memleket evladını, değişik halleriyle kaleme almaktayım. Burada iki kriter öne çıkar; ilki kıymeti, zannı galibimce yeteri kadar anlaşılmayan ve de zatım ile kadife iğnelere tahammül edecek birlikte zaman tüketimine haiz oluş. Bu listede Hasan Nail Canat, yazısını okumadan giden ilk ve tek portre olarak karşımıza çıkmaktadır.

Öyle bir yerden çağrıldı ki, ben de olsam, hiçbir ara nameye iltifat etmem. Haklı Hasan abim. Akşam inlet Sakarya'yı, sahurda ver elini Mevla'ya... Helal sana. Delikanlı yaşadı ve öyle gitti.

Birkaç gün önce beraberdik. Yine ünlü ve canlı fıkralarından birini anlattı. Yenge ile Fatih Camii avlusundan geçerken, Karadenizli vatandaş sormuş, "Sen Kalp Gözü filminde oynayan adam değil misun?". "Evet" demiş çekinerek. "Haçan kendi hanumun vardur da, sen orya olan karilara niçun hanum deyusun?".

Aslında Hasan Nail Canat'ın hayatı bu fıkra ötesi diyalogta saklı. Tiyatro gerçeği ile hayat gerçeği arasındaki bugünkü anlayışın otuz, kırk yıl öncesine dönerseniz Hasan Nail'in neler çektiğini ve feleğin eleğinin en ince deliğinden geçerken, kaburgalarında duyduğu sızıyı, hissedemezsek de anlama imkânına kavuşuruz.

Kırk yıl yürüdü yollarından Anadolu'nun. Dilinde Sakarya, sırtında dekor, inleyu inleyu, kasaba kasaba kaç kez sahne kurdu, göz teması aradı. "Yokuşa akan sulara" müşteri sordu. Dağlar geçit vermediğinde olduğu yerde durdu. Sonra tekrar ikmal yapıp yollara düştü. Çizgisini sırtına alarak yürüdü. Bilinen, dayatılan tiyatronun dışına taşma maliyetini, karakollara yaptığı periyodik ziyaretlerle ödedi. Saçları ve sakallarında tek siyah telin olmaması ne kadar anlamlı idi. Kilo alma problemi olmadı. Olamazdı, Türkiye'de sayısız kasaba vardı, tur bitince yeni oyun, yeni heyecanla yeniden Bismillah çekip çarıkları giyiyordu. Annelerin çocuk doğurdu haberini alınca, Bir Avuç Ateş olup rüzgara bırakırdı kendini. Bir ara "müşterisiz mal zayidir" prensibi ile sahneye uzaktan hüzünle baktı.

Seksenli yıllarda, kitle iletişiminde başlayan hareketlenme, kültürel hayata yansıyınca, Hasan Nail sahnesine kavuştu. Dizilerde, filmlerde, makul ve mütevazi roller, radyo programları, kitaplar ve tiyatro hocalığı...

Pek çok oyuncuya nasip olmayan, dram ve komediyi aynı kalitede oynama yeteneğine sahip bir aktördü. İster tiyatronun Evliya Çelebi'si deyin, ister Yunus'u; ikisi de uyar.

O hüzünlü ve içli tebessümdü. Yolların yoldaşı olup, yolunu buldu ve uçtu.

Hasan Nail Canat'ı asıl önemli kılan, egonun insanın önüne fırladığı sahne sanatlarında, bir derviş kadar mütevazı olmasıydı. Sohbeti sıcak, konuşması ölçülüydü. Şöhreti ezmiş geçmiş bir hal içindeydi. Tanımayan biri için, ya esnaftan biri sanılabilirdi.

Sanatından önce, Hasan ağabeyi bu dervişane hayat tarzı ve mütevazılığı öne çıkarmaktaydı. Tiyatro sanatını sürdürecek gençler, onun bu halini benliklerine giydirmeliler.

Sahne üzerinde devleşen, inince ince nükteler peşinde sakin ve mütebessim hikmet avcısı olarak yaşaması, onu böyle gıpta edilecek gidişe "nail" eyledi.

Kıskandım gidişini. "Çok güzel ve gizemli gece"de...

Allah bilir, o şimdi Kevser ırmağında çay demlemeye kalkar. Büyük Doğu'nun neferi, yüzüstü sürünmeye karşı, akşam çığlığını yükseltip, sahurda "Lebbeyk" deyip uçtu gitti.

Afişlerde, listelerde programa çıkacağı yazılı. Oysa o çıkacağı yere çıktı, sahnelerde sesi ise hiç dinmeyecek.

Sakarya aktıkça, Canat'ın içli sesi kulaklarımızda, gönlümüzde yankılanacak. Büyük Doğu okulunun çilekeş neferi, üstadı N. Fazıl'ı, o M.Akif'i; Akif ise Hz. Adem'e uzanan hikmetin kesintisiz çağıltısını semalarımıza taşıyacak.

Allah'ın rahmeti seninle ve inananlarla olsun. Tekrar buluşmak üzere...

Kaynak: Özgün İrade Dergisi
Bu haber defa okunmuştur.