|
Basından 'Dünya Bizim' |
Müslümanca bir politik duruş gösterdi Dünya Bizim / 24.10.2011 Hasan Nail Canat; dava adamı, derviş ve iyi bir Müslümandı. Onu tanıyanlar anlattı. Hasan Nail Canat; dava adamı, derviş ve iyi bir müslümandı. Derdi olan bir müslüman, derdi olan ve bu derdiyle Müslümanca sanat yapan bir dervişti o. Güzellikleri ile anıldı geçen gün Üstad Hasan Nail Canat. Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi'nde eğlenceli, hüzünlü, biraz boynu buruk ama mutlu ve umutlu bir anma programı oldu. Torunu Hasan Canat'ın organizatörlüğünde sevenleri ve dostları oradaydı. İbrahim Sadri, Sibel Eraslan, Salih Tuna, İsmail Güneş, Recep Garip konuşmacı olarak yerlerini aldılar panelde. Konuşmalara başlanmadan önce hayatını anlatan bir video gösteriminden sonra, Hasan Nail Canat hakkında yazar, sanatçı, siyasetçi gibi onu seven dostlarının onun hakkındaki sözleri İbrahim Sadri'nin seslendirmesi ile bir slâyt gösterimi ile sunuldu ve panel yöneticisi Recep Garip sazı aldı eline ve vurdu tellerine: 'Hasan Nail Canat'ın bendeki izlenimi şöyledir: Kayıp bir şehirde aksakallı bir adam... Ve bu adam kaybedilmiş bir hazine peşinde koşaktadır. Hiç vazgeçmez. Bunun için her tarafı, gidebileceği bütün memleketleri, Anadolu'yu dolaşan bir derviş adamdır O. Hiç beklemediğiniz bir anda kapınız vurulur ve bembeyaz bir nur ile derviş Hasan Nail Canat karşınızda belirir. Mümince bir insanın, Müslümanca bir şahsiyetin sanata yansıyan yüzünde Hasan Nail Canat görülmektedir.' Müslümanca bir politik duruş Sibel Eraslan'ın edebiyat tarzına ve sanat anlayışına değinerek yazarın eserlerinden yola çıkarak iyi bir çözümleme yapmasının ardından İbrahim Sadri hatıralarını ve hatıralarından çıkardığı dersleri ve Hasan Nail Canat'ı nasıl tanımladığından bahsetti: 'Ben Hasan Abinin 70'li yıllarda çıktığı turneleri, yaptığı yolculukları dinlerdim. Sonunda şu kanıya varırdım: Aslında bizim şikayet ettiğimiz 80'lerdeki yolculuklarımız, işlerimiz onun o zaman yaptıkları yanında devede kulak kalırdı. Her şeyin yasak olduğu dönemde kendilerini muhafazakar sayarak tiyatroda bir şeyler yapmaya çalışan biri idi Hasan Nail Canat. O hiçbir zaman bizim gibi şikayet etmezdi, o zor şartların olduğu dönemlerde dahi... Her an polisin sizi tutup götürebileceği, içeriye atabileceği, belki de daha kötü davranışlar sergileyebileceği bir zamanda o dik duruşu ile kısıtlı imkânları ile davasını anlatmaya çalışmıştır. Bu davranışı ile onun sanatsal aktivitelerinin yanında böylesine bir politik duruşunun da göz ardı edilmemesi gerekir. Bana göre Hasan Abiyi anlamanın yolu onun sanatını yaptığı en önemli zaman olan 70'li yılları anlamaktan geçiyor. Hasan Abi'ye verilmeyen ödül Yönetmen İsmail Güneş ise Hasan Nail Canat'ın sinema dönemlerinden birkaç kesit sundu bize: Aklımda kalan birkaç anıdan bir tanesi... 1990 yılında Çizme filmini çekiyoruz. Hasan Abinin de bir radyo tamircisi rolü var fakat sözsüz. Bilenler bilir, sözsüz bir rolü oynamak çok zordur. Fakat Hasan Abi o rolü öyle bir oynuyor ki insanlar şaşkınlıkla izliyor. O kadar ciddi, o kadar işine değer veren ve yaptığı işi en iyi şekilde yaptığını gösteren bir kişi olarak sergiliyor oyununu bize. Hatta o sene Antalya Festivaline katıldık bu filmle, tabi ki kazanamadık. Daha sonra festivalin jürisinde bulunan Burçak Evren, Hasan Abinin o rolü hakkında "O seneki en iyi yardımcı erkek ödülü Hasan Nail Canat'a verilmeliydi" diyerek aslında hakikati ve yapılan haksızlığı vurgulamıştı. Oyunda bile hakka dikkat ederdi Ama ben Hasan Abiyi bununla tanımadım yani sonradan anladım ki gerçek kişiliğini tanıyamamışım. Onunla "Gülün Bittiği Yer" filmimde tekrar çalıştığımızda anladım ne kadar ince bir insan olduğunu. 98 yapımı olan film 12 Eylül'ü anlatır. Sahne şöyledir: Ahmet Fadıl, oğlu Tolga Tibet'i dövecektir, diğer odada namaz kılan babası rolündeki Hasan Abi de Ahmet Fadıl'ı torununu dövdüğü için dövecektir. Bütün film boyunca gerçek tokat atılmıştır tüm tokat sahnelerinde. Sahneyi devamlı tekrar çekiyoruz, çekiş sebebimiz ise Hasan Abi... Ahmet oğlunu dövüyor, fakat Hasan Abinin sırası geldiği zaman gerçekten tokat atmıyor, ufak bir dokunduruyor falan... Her bir çekimden sonra en az yarım saat bekliyoruz çünkü Tolga'nın kendine gelmesi gerekiyor, iş uzadıkça ekipte rahatsız olmaya başladı. Bu birçok defa tekrarlandı sonunda kenara çektim Hasan Abiyi ve dedim ki; "Hasan Abi adama neden sert vurmuyorsun bak herkes bekliyor senin dövmeni, güzel döv de gidelim" O da bana şöyle cevap verdi; "Yahu nasıl vurayım adamcağıza! Gerçekten bu işin öbür tarafı da var. Ya canını yakarsam, benden öteki tarafta şikâyetçi olursa. Bundan korktuğum için vuramıyorum" Bu cevap, benim hiç aklıma gelmeyen bir şeydi. Ve bu sefer ben bir yarım saat orada öyle kalakaldım. İşte Hasan Abi, kendisinin de söylediği gibi sanatını Hakk için yaptığından ötürü işlerinin en ince ayrıntısını bile düşünür, en ufak bir kul hakkını bile gözetirdi. Allah onu belki de bundan dolayı çok başarılı kıldı. En zor günlerde bile... Salih Tuna ise Hasan Nail Canat'ın sanatına ve işine bağlılığını anlattı: 1986'da İstanbul'un en kuvvetli ve en kötü kışını geçirdiği sene Üstad Hasan Nail Canat'ın Eminönü Halk Eğitim Merkezindeki oyunlarından hiçbirine gitmezlik yapmadığını söyledi. Halbuki o senelerde Üstad, Avcılar'da oturuyormuş fakat gene de oyunlarının hiç birini oynamazlık etmemiş. Salih Tuna, salonun o şartlarda dahi oturacak yerinin bile bulunmadığını ve yolda kalanların telefonla ulaşarak "Biz Kartal'dan gelirken yolda kaldık, biz Bayrampaşa'dayız biletlerimiz yanmaz değil mi" diye sorduklarına şahit olduğunu anlattı ve sözlerini şöyle bitirdi: "Eğer Hasan Abi burada olsaydı şuan bunları konuşmaktan ziyade işte Bünyamin burada, İbrahim burada, Salih burada salonda hazır, hemen bağlayalım güzel bir oyun derdi. O güzel işler peşindeki faaliyet adamı idi. Ama bana göre asıl sorulması gereken soru ise şu "Bunca salon, bunca imkân olduğu halde neden bir Hasan Nail Canat yok veya onun işlerinden bir tanesi bile olmuyor?" Ben yazdım Hasan Nail okudu Üstad Hasan Nail Canat ile ilgili diğer bir dikkat çekici konu ise; Üstadın Sakarya Türküsü şiiri ile nasıl bütünleştiğidir. Hatta Üstad bununla ilgili olarak "Ben yazdım Hasan Nail okudu" demiştir. İbrahim Sadri'nin bununla ilgili verdiği diğer bir bilgi ise şöyle: Neredeyse Anadolu'nun tamamında oynadığı oyunların sonunda perde kapanır ve seyirciler "Hasan Abi, Hasan Abi, Sakarya Türküsü" diye seslenirlermiş ve Hasan Nail Canat'ta Sakarya Türküsünü o güzide yorumuyla seslendirirmiş. Programın üzücü kısmı ise böyle bir önemli bir günde, böyle kıymetli biri için yapılan bu güzel programda salonun dolu olmamasıydı. Belki de Hasan Abinin değeri hala anlaşılamamıştır. |